Türk Güreşinde Davul Zurna Musikisi

Kırkpınar Yağlı Güreş Havaları’nda güreşe vurulan musiki, davul ve zurna musikisidir. Davul zurna çalgı ikilisi Türk musikisinin halk musikisi kolunun simgesel çalgı topluluğu olup varlığıyla sadece halk musikisi türüne işaret eder. Bunun nedenini Bahaeddin Ögel şöyle açıklamaktadır:

“Davul ve zurna birer meydan sazı idiler. Meydan ise, halkın istekle ve koşarak geldiği, şen ve şenlik içinde yaşadığı bir yerdir. Böylece davul ve zurna, halkı birbirleriyle kaynaştıran; birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, halkı hazırlayan; halkı müşterek istek ve dileklere yönelten, kutlu bir alet ve aracıdır.

Davul Zurna2

Davul zurna musikisi güreş musikisinin vazgeçilmezidir. Bununla birlikte güreş havalarında ne vurulduğu ise daha önemli bir meseledir. Güreş havaları adı altında kahramanlık türkülerine, bazı mehter parçalarıyla Türk sanat musikisi dağarı ve halk oyunları havalarına yer verildiği bilinmektedir.

H.Murat Şahin: Aşırtmalı aba güreşi deyince akla ilk gelen şeylerden birisi davul zurnadır. Davulsuz- zurnasız bir güreş düşünülemez. Onlar olmayınca ortam insanlara çok zevksiz ve çıplak gelir. Bu yüzden insanlar güreşi seyrederken davulun gümbürtüsünü yüreğinde duymak ister. Davul zurna köy meydanlarında, harman yerlerinde, çukurda insanların aşıekmeği olmuştur. O, yaşamın bir parçası en büyük duygu kaynağı ve ruhsal ışığıdır.” demektedir.

E.Keskin’e göre; Aşırtmalı aba güreşinde çift davul çift zurna çalınır. Bu sayı güreşlerin ve festivallerin özelliğine göre artabilir veya azalabilir. Davulun tokmağı güreşçinin ayağına göre tempo tutar. Davulun çubuğu ise güreşçinin kalp atışları ile uyumludur.

Ali Gümüş konu hakkında şunları söyler: “Davul ve zurna ekipleri er meydanındaki yağ ve su kazanlarının hemen hizasında ve biraz yanda çalışırlar. Kırkpınar’da davul ve zurnacılar, açık arttırma ile bu görevi alırlar. Dünyada yağlı güreş gibi müzikle yapılan spor yarışması yok denecek kadar azdır. Özbekler de yine müzik eşliğinde güreşirler. Davul ve zurnacılar, atalarımızdan bizlere yâdigar kalan pehlivanlık ve cenk havaları ile, hem seyircileri hem de pehlivanları coştururlar. Pehlivanlardan biri yenici bir oyuna girdiği zaman tempoyu hızlandırırlar ve böylece hem sporculara hız vermeğe çalışır, hem de seyircileri heyecana büründürürler. Bu hızlı tempoya “cangarbı” adı verilir, işte bundan sonra zurnacılar tiz bir sesle bunu ilan ederler. Ardından tempo yine yavaşlatılır. Bir davul ve bir zurnadan meydana gelen bu gruba, mehter lisanı ile “kat” denir. Kırkpınar’da her yıl 15 “kat” davul ve zuma ekibi görev yapar. Dünyada en güzel davul-zurna Kırkpınar güreşleri sırasında çalınır.”

Davul Zurna

Zurna sesi,  davulun sesi gibi insanlar ve özellikle atlar üzerinde nedeninin anlatılması güç bir etkiye sahiptir. Zurnanın sesini duyan atlar nasıl ki kulaklarını diker koşmak için titizlenir, heyecanlanır ve duygulanırsa, güreşçiler de aynı heyecanı duyarlar. Başka vurgulu ve nefesli çalgıların niçin bu etkiyi yapmadığını anlatabilmek güçtür. Fakat bu bir gerçektir.

Zurna

Türklerde pehlivanları tazyike getiren bu güç yani davul ve zurna olmadan güreş yapılmaz denilse hemen hemen yeridir. Bununla ilgili Avrupa’da güreş yaparken Koca Yusuf’un karşısına Hergeleci İbrahim’i çıkaran organizatörlerden isteği çok manidardır:

Davul zurna olsa da iyi bir güreş çıkarsak!

Yine halk arasında söylenen şu söz güreş için davul ve zurnanın ehemmiyetini vurgulamaktadır:

Zurnada peşrev olmaz,
Davulsuz düğün olmaz,
Davulsuz, zurnasız,
Pehlivan oynamaz.

Atalarımızın yüz yıllar önce müziğin pehlivanlar ve atlar üzerindeki etkisini anlamış, güreş, at yarışı, çöğen, cirit, gökbörü… gibi spor yarışmalarını davul zurna çalarak yapmışlardır. Öyle ki, saldırıya geçen bir güreşçinin sonuca ulaşmasını sağlamak, yenilmek üzere olanı gayrete getirmek ve koşan atları daha çok hızlandırmak için davulcu ayn ayrı tempoda tokmak vurduğu gibi, zurnacı da her durum için birbirinden farklı perdeden zurnasını üfler.

Davul

Osmanlılar, Oğuz töresi gereğince zurna çalan Zurnazenlere büyük saygı gösterirler hatta Mehterbaşı ağaları daima zurnazenler arasından seçilirdi. Zurnazenler, kırmızı renkli kaput veya çuha biniş giyer, başlarına kırmızı testar sarar, kırmızı çuhadan çakşır ve sarı mest pabuç giyerlerdi.

Osmanlı padişahlarının huzurunda yapılan Enderun güreşlerinde bazen davul bazen de nakkare çalınırdı. Yabancı devletlerin elçileri geldiği zaman Sadabat gibi İstanbul dışındaki mesire yerlerinde verilen ziyafetlerde yapılan spor gösterilerinde genellikle davul (Tabıl-ı türki) çalınırdı.

Birbirinden farklı senelerde yazılan çeşitli kaynaklar Kırkpınar’da çalınan davul ve zurnaların adediyle ilgili farklı bilgiler vermektedir. Ali Ayağ Eşref Şefik’ten aktardığı yazıda 27 davul ve 27 zurna, başka bir sayfada 15 kat yani 15 davul 15 zurna olduğunu söylemektedir. Oysa mehterde de olduğu gibi Kırkpınar’ın geleneksel davul zurna ekibi 9 kattan oluşur. Yani 9 davul, 9 zurna vardır. Ancak 1996 yılından sonra 20 davul, 20 zurna çalınmıştır. Bu yapılırken muhtemelen Kırkpınar’ın ismindeki gibi kırk sayısına ulaşılmaya çalışılmıştır.

Mestan DÜĞÜMCÜ - Osman ZURNACI - M.Ali ZURNACI

Mestan Düğümcü – Osman Zurnacı – M.Ali Zurnacı

Kırkpınar’da bazen “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” atasözünün geçerliliği ortadan kalkar. Çünkü Kırkpınar’da çalınan davulu yakından dinlemek isteyen, bundan son derece hoşlanan kişiler vardır. Bunlar özellikle oturacakları yeri yağ kazanlarının civarında yani davul zurna ekibinin hemen arkasında seçerler. Eğer bu kişilerden çok tanınmışları varsa davul- zurnacıların arasına girer. Bu bir nevi misafir etmedir. Zurnacılar oturarak zurna çalmalarına rağmen gelen misafirlerine yerlerini verirler. Bu yakından dinleme sırasında her ne kadar istisnalar olsa da davulculara bahşiş vermek ve ya onların almaları ayıp sayılır. Bahşiş güre sonunda güreş sonunda zurnanın deliğine sokulur ve zurnacı bahşişi ekip şefine teslim eder.

Kırkpınar’da müzisyenler, kule hakeminin işaretleriyle susarlar. Bu işaret bazen cazgır tarafından mikrofonla “davulcular!” şeklinde seslenme ile veya kule başhakemince çalınan zille yapılır. Bu sessizlik sırasında başhakem meydandaki kapışmalarla ilgili herhangi bir kararı açıklar. Ardından verilen ikinci bir işaretle davulculara “çal” denir. Cazgır “davulcular!” ikazı ile müziğe bir süre ara verdirirse, konuşmasını tamamladıktan sonra yine mikrofondan onlara “çal davulcu” diye seslenir.

Kırkpınar’ın en meşhur müzisyenlerin başında Zurnacı Emin Tanılmış gelir. Hatta burnunun tek deliğinde et bulunduğu için zurnayı burnunun tek deliğinden aldığı nefesle çaldığı ifade edilir. Kırkpınar’da Zurnacı Emin’den sonra yine zurna çalarak nam salan müzisyenlerin başında Osman Zurna sayılabilir. Osman Zurna’dan sonra oğlu Faris’de Kırkpınar’ın meşhur zurnacıları arasındadır.

Zurnacı Aziz2

Zurnacı Aziz

Zurnacı Osman

Zurnacı Osman

Kırkpınar’da vurulmakta olan davul ile üflenmekte olan zurnanın ortaya koyduğu usûl ve ezginin tespit yönünde son birkaç yıldır bilim insanlarının çalışmaları olduğu gözlenmektedir. Demek ki 6 asır sonra bu musiki olayı musiki bilimcilerinin dikkatini çekmeyi başarmıştır.

Bilimcilerin bu musikiye ilgisi birkaç açıdan gerçekleşmiştir. Bunlardan biri Kırkpınar’daki güreş havası saz heyetinin yapısı ve icracılarının bu musikiye ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesi; diğeri Kırkpınar güreş havasını oluşturan ezgi ve usulün çözümlenmesine ilişkin notaya alma çalışmalarıdır.

Kaynaklar:
http://www.avrasyasporbirligi.com
http://www.bashpelivanns.com
Mehmet DERVİŞOĞLU
Atıf KAHRAMAN
Oğuzhan BİLGİN
Alper YAZOĞLU
Ali AYAĞ
Özbay GÜVEN
Murat KÖSE
Osman EKŞİ

Yorum bırakın